Bitki Bilimi veTarihçesi

Kadınlar için BİTKİLER ve FAYDALARI bilgilerinin paylaşıldığı bu yazımızda Bitki Bilimi veTarihçesi hakkında detaylı bilgiye ulaştınız. Dilerseniz BİTKİLER ve FAYDALARI kategorisinde bulunan diğer makalelerimizi okuyarak daha başka bilgiler edinebilirsiniz.
Bitkiler ilk olarak ne zaman tıp alanında kullanılmaya başladı?

Bitkiler yaşamımızın vazgeçilmez parçalarıdır. Çünkü yerkürede yaşamın temel kaynağını oluştururlar. Eğer bitkiler olmasaydı ne insanoğlu ne de hayvanlar olabilirdi. Bu nedenle bitkiler tüm canlılar için vazgeçilmezdir. İnsanoğlunun bitkiler ile tanışması, binlerce hatta milyonlarca yıla dayanıyor. Çünkü insanlar var olduğu günden beri bitkiler ile birlikte yaşamayı öğrendiler. Bitkilerden elde ettikleri malzemeler ile evler yaptılar, çevrelerinde yetişen otların saplarından yataklar, kargıları-kamışları keserek evlerine çatı yaptılar. Çevrelerinde buldukları çalı çırpıyı yakarak ısındılar ve yemeklerini pişirdiler, üstlerine elbise yaptılar. Ve son olarak onlarla yaralarını sarmayı, hastalıklarını iyileştirmeyi öğrendiler. Yani atalarımız bitkileri kullanarak yaşamlarını idame ettirdiler. Bu kıymetli bilgiler nesilden nesle aktarılarak günümüze kadar ulaştı. Ancak bu bilgilerin sadece küçük bir bölümü günümüze kadar gelebildi. Yaklaşık yarım asırdır etnobotanikçiler, dünyanın henüz teknolojiye tam anlamıyla teslim olmamış topraklarını dolaşarak bu tür bilgileri topluyorlar. Kimi zaman Afrika'nın savanlarında, kimi zaman yağmur ormanlarında, kimi zaman çöllerde yaşamayı sürdürmeye çalışan yerel halktan bu bitkilerin kullanım alanlarını öğrenebilmek için çalışıyorlar. Bitkiler ile yapılan bilimsel çalışmalar aslında yeni değil. M.Ö. 2735 yılında Çin İmparatoru Shen Nong, bitkilerin tıbbi alanda nasıl kullanıldığına dair bir risale yazdırıyor. Daha sonra Yaklaşık M.Ö.1800 yıllarında Babil Kralı Hammurabi de şifalı bitkilerin kullanımı için talimatlar içeren tabletler hazırlatıyor. "enpratikkadin.com" Bu tabletlerin birinde sindirim sisteminde görülen rahatsızlıkların tedavisinde nanenin kullanılması gerektiği yazıyor. Bugünkü bilimsel bilgiler de bize nanenin sindirim sisteminde meydana gelen rahatsızlıklarda en etkili bitkilerden biri olduğunu gösteriyor. Eski Mısır'da da bitkilerin kullanım alanlarıyla ilgili yüzlerce açıklama bulunuyor. En ilginçlerinden biri şöyle; Eski Mısır'da bir kadının hamile olup olmadığı ve hamile ise kız ya da erkek çocuk mu doğuracağı arpa ve buğdayla yapılan bir gebelik testi ile ortaya koyuluyordu. Buna göre hamile olduğu düşünülen kadının idrarıyla birer küçük saksıya ekilmiş arpa ve buğday tohumları 3 hafta boyunca sulanıyordu. Eğer bitkiler çimlenirse kadının hamile olduğu anlaşılıyordu. İkinci etapta, buğday önce çimlenirse erkek, arpa önce çimlenirse kız çocuğun doğacağı tespit ediliyordu. Günümüzde bu gebelik testinin yaklaşık olarak yüzde 80 oranında başarılı olduğu tespit edilmiş. Bugün eczaneden alınan gebelik testinin de yaklaşık yüzde 10'luk bir hata payı bulunuyor. Bu durumda Eski Mısır'da bitkilerle yapılan bu testin oldukça güvenilir olduğu görülüyor. Çinliler, Mısırlılar, Babiller, Sümerler ve diğerleri bu bilgilere nasıl sahip oldu? Binlerce, on binlerce yıllık gözlemler sonucunda bu bilgiler doğadan toplandı. Deneyler yapıldı ve doğru bilgiler nesillerden nesillere önce sözlü olarak, sonra da yazılı olarak aktarılmaya başlandı. Böylece insanlar bitkileri nasıl ve ne şekilde kullanacaklarını öğrendiler.

Bitkilerin kullanımıyla ilgili bilgiler ilk olarak Çin ve Hindistan'da filizlendi. Daha sonra bu bilgi Mezopotamya'da gelişmeye devam etti. Burada gelişen bilgiler Eski Yunan ve Roma Uygarlıkları ile daha yaygın bir hale geldi. Eski Yunanistan'ın dağılması ve Batı Roma İmparatorluğunun çökmesi nedeniyle bu bilgiler bir süre karanlığa gömüldü. Ancak bu dönem fazla uzun sürmedi. İslamiyet'in yayılmasından sonra Arap biliminin hızlı bir şekilde gelişmesiyle birlikte Eski Yunan ve Roma kaynakları önce Arapça ve Farsça'ya çevrildi. Arap hekimleri bu bilgileri değerlendirdi ve üzerine çok sayıda yeni bilgi ekledi. Kimya bilimi, eczacılık ve tıp Arap bilginleri tarafından geliştirildi. Ancak Orta doğu'da meydana gelen bu hızlı gelişme 12. yüzyıldan sonra bilim insanlarına verilen önemin azalması ve Haçlı seferlerinin etkisiyle yavaşladı ve bu bilgi batıya doğru göç etti. Orta çağ döneminde, bu konularda fazla bilgili olamayan Batı toplumları, topraklarında üniversitelerin kurulmasıyla önce Arapça ve Farsça yazılan tüm eserleri topladılar ve batı dillerine çevirdiler. Bu çevirilerden sonra Rönesans döneminde tüm bilgiler büyük kitlelere yayıldı.

17. yüzyıla gelindiğinde bitkisel ilaç bilgisi Avrupa çapında yayılmaya başladı. 1649 yılında Cambridge Üniversitesinde okumuş olan Nicholas Culpeper adlı bilim insanı, batılı anlamda bitkilerle ilgili ilk bilimsel eseri yayınladı. Bu eser uzun yıllar hekim ve eczacıların kullandığı temel eser oldu. Bu eserde aslında yeni bilgiler yer almıyordu. Sadece kendisinden öncekilerin bilgileri ve Arapça, Farsça hazırlanmış olan eserlerden tercüme edilen bilgiler bulunuyordu. Ancak bu eserin ortaya çıkmasından sonra birçok kimyacı bitkilere daha fazla ilgi duymaya başladı. Bu da bitki kimyası ve farmasotik botanik biliminin ortaya çıkmasına neden oldu. 1800' lü yıllarda Avrupalıların Yeni Dünya'ya göç etmesiyle birlikte, bitki bilgisi yeni bir kıtaya daha ulaştı. 1820 yılında Amerika'da şifalı bitkiler ile ilgili ilk kodeks yayınlandı. "enpratikkadin.com" Bu eserde bitkilerin özellikleriyle ilgili açıklamalar, kullanım şekilleri, dozajları ve saflık testleri hakkında bilgiler yer alıyordu. 1820 yılında ortaya çıkan bu kitap sık sık revize edildi ve 1906 yılında tıbbi bileşiklerle ilgili yasal bir standart oluşturuldu. Bu tarihten sonra bitki bilimi halkın ve herbalistlerin elinden alınarak ilaç üreticileri ve büyük ilaç laboratuvarlarının eline geçti. Bu tarihten sonra bitkilerin içindeki kimyasal maddelerin deşifre edilmesi ve laboratuvarlarda sentetik olarak üretilmesiyle yeni bir dönemin başlamasına neden oldu. Bilim insanları bu döneme "Modern Tıp" adını verdiler.

Dünya Sağlık Örgütü (VVHO)'nun yapmış olduğu çalışmalara göre 2010 yılında dünya nüfusunun yaklaşık 6.85 milyar olduğu ve bu nüfusun sadece yüzde 20'sinin modern ilaçları kullanabildiği belirtiliyor. Bu durumda dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 80'ini hala geleneksel yöntemleri ve şifalı bitkileri kullanmaya devam ediyor. Bu nedenle büyük ilaç şirketleri, araştırma merkezleri ve birçok bilim insanı dünyanın dört bir yanında tıbbi olarak kullanılan bitkileri araştırmaya devam ediyor. Günümüzde yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda bir bitkinin içinde binlerce kimyasal bileşik olduğu biliniyor, (uçucu yağlar, sabit yağlar, flavonoitler, glikozitler, alkoloitler, terpenler, resinler, saponinler, antrasenler gibi). Ancak bu bitkiler içindeki binlerce ya da yüzlerce maddeden hangisinin hastalıklara iyi geldiği net bir şekilde bilinmiyor. Bunun için yapılan çalışmalar da oldukça uzun sürüyor. Örneğin bugün "Digitalis" adı verilen ve halk arasında yüksük otu olarak bilinen bitkiden elde edilen digitalin maddesi, 1775 yılında keşfedildi ve o yıllardan beri kalp hastalarının tedavisinde kullanılıyor. Yakın zamana kadar bu bitkiden elde edilen özüt, hastalara verilirken yaklaşık 30 yıl öncesinde digitalin maddesinin sentetiğinin yapılmasıyla artık kalp ilaçlarında bu bitki yerine sentetik olarak üretilmiş eşdeğeri kullanılıyor. Bu konuya bir başka örnek ise "Ephedra". Efedra ya da deniz üzümü adıyla bilinen bu bitki de içinde bulunan efedrin bileşeni nedeniyle Çin'de binlerce yıldan beri astım ve solunum yolu hastalıklarının tedavisinde kullanılıyordu. Günümüzde ise laboratuvarlarda bu maddenin üretilmesi nedeniyle artık bitki yerine sentetik madde kullanılıyor. Ülkemizde kullanılan bazı nezle ve grip ilaçlarının içinde de sentetik yolla üretilen bu madde bulunuyor. Bitkilerin bu şekilde bilimsel olarak derinlemesine incelenmesi ve sentetik şekilde üretilmesi birçok riski de ortadan kaldırıyor. Çünkü günümüzde ilaç üretilen birçok bitki çeşitli zehirleri de bünyesinde barındırıyor. Örneğin biraz önce örnek olarak verdiğimiz yüksük otu da, deniz üzümü de zehirli bitkiler olarak kabul ediliyor. Ya da günümüzde en çok kullanılan morfin de zehirli bir bitki olan afyondan üretiliyor. Daha önceleri morfin, birkaç gramı insanı kısa sürede öldürebilecek güçte olan adamotu ve ban otu gibi bitkilerden elde ediliyordu. Modern ilaç bilimi nedeniyle bu tür zehirli bitkiler yüzünden kimse yaşamını yitirmiyor. Ancak tarih öncesinde ve antik çağda birçok kişi hastalıkların tedavisi sırasında kullanılan bitkiler nedeniyle yaşamını yitirebiliyordu. Modern tıbbın ilerlemesiyle birlikte bitkiler yerlerini laboratuvarlarda üretilen sentetik maddelere bıraktı. "enpratikkadin.com" Çünkü doğadan bitkilerin toplanması çok uzun süren zahmetli ve masraflı bir işti. Oysa laboratuvarda gerekli maddeler kısa sürede, çok miktarda ve düşük maliyetle üretilebiliyordu. Tüm bu kolaylıklar modern tıbbın gelişmesine ve insan ömrünün uzamasına neden oldu. 21. yüzyılın en büyük projesi olan GENOM projesine göre, insanoğlunun genetik yapısı deşifre edilmeye çalışılıyor. Buna göre yakın zamana kadar bütün hastalıklar ve kusurların nedenleri ortaya çıkarılacak. Daha sonra yapılacak çalışmalarda ise bitkilerin tüm özelliklerinin deşifre edilmesi ile belki yeryüzünden tüm hastalıklar silinebilecek. Bunun sonucunda da belki de Lokman Hekim'in ölümsüzlüğün sırrını yazmış olduğu ve suya düşürdüğü belge, bir ilaç prospektüsü haline gelip ceplerimize girebilecek.

Günümüzde binlerce bilim insanı bitkiler hakkında çalışmaya devam ediyor ve bitkiler hakkında elde edilen bilgiler gün geçtikçe artıyor. Bu bilgiler doğrultusunda çevremizde kimi zaman süs bitkisi olarak saksıda yetiştirdiğimiz, kimi zaman meyve, kimi zaman da baharat olarak kullandığımız birçok bitki türünün aslında önemli bir tıbbi bitki olduğunu öğreniyoruz. İste bu bilgiler doğrultusunda çevremizde sık gördüğümüz ve ülkemizde bol miktarda bulunabilen yaklaşık 60 bitki türü hakkında sizlere bilgi vermeyi düşündük. Ancak burada verilen bilgiler kesinlikle kaybolan sağlığın yeniden kazanılması için değil, koruyucu hekimliğin sağlanması, kısacası hastalıklara yakalanmadan sağlıklı olarak yaşamayı sağlayabilmek için verilmiştir. Bu nedenle burada yer alan bitkiler hakkında genel bilgi verilmiş ve bu bitkilerin hangi alanlarda faydalı olabileceği belirtilmiştir. Ayrıca bu bitkilerin varsa zararlı yönleri ya da yan etkilerine de değinilmiştir. En önemli nokta; adı geçen tıbbı bitkiler hakkında reçeteler verilmemiştir. Bunun amacı sizlerin bitkileri yanlış bir şekilde kullanmanıza engel olmak istememizdir.

Genel kanıya göre, birçok kişi bitkilerin zararsız olduğunu düşünür. Oysa birçok bitki bizim için çok zararlıdır ya da zararlı olabilir. Örneğin her gün meyvesini yediğimiz domates veya salonumuzda süs bitkisi olarak yetiştirdiğimiz difenbahya bile birer zehirli bitkidir. Ancak birçoğumuz onların bu özelliklerini bilmeyiz. Bu nedenle bitkiler sanıldığı kadar basit canlı türleri değillerdir. Sonuç olarak tüm bitkileri kullanılırken dikkatli ve bilinçli olmak gerekir.

Bitkilerin faydaları ve zararları, nerede nasıl kullanıldıklarını öğrenmek için Bitkiler ve Faydaları kategorimize bakabilirsiniz.

Yazar
En Pratik Kadın
Eklenme Zamanı
14.11.2014 11:40:55
Yorum sayısı
0
İlgili Makaleler
Alıç
Alıç
Alıç Crateagus monogyna Jacq. (Rosaceae) Gülgiller ailesinden olan alıç ağacı Kuzey Yarım kürede ılıman kuşakta yer alan tüm bölgelerde doğal olarak bulunan yaygın bir bitki türüdür. Alıçlar kışın yapraklarını döken küçük ağaçlar ya da çalı formundaki bitkilerdir. Alıç yaprakları 3-5 loblu, küçük, yeşil renklidir. Bu lobları nedeniyle diğer gülgiller üyelerinden kolayca...
»» devamını oku »»
Isırgan
Isırgan
ISIRGAN Urtica dioica L. & Urtica urens L. (Urticaceae) Günümüzde en popüler şifalı bitkilerden biri olan ısırgan, ılıman kuşakta ye alan tüm ülkelerde yetişebilen kozmopolit bir türdür. Isırgan adıyla ülkemizde hem "Urtica dioica" türü hem de "Urtica urens" türü kullanılmaktadır. Her iki tür morfolojik olarak birbirine benzer. Ancak U. Dioica türü çok yıllık otsu bir türdür...
»» devamını oku »»
Sinameki (Leguminosae)
Sinameki (Leguminosae)
SİNAMEKİ Cassia senna L. (Leguminosae) Baklagiller ailesinden olan sinameki 1,5 m'ye kadar yükselebilen kısa boylu çalılardır. Anavatanı Afrika olan sinameki günümüzde Afrika başta olmak üzere Hindistan, Pakistan, Arap yarımadası ve Sudan'da yetiştirilmektedir. Sinameki bitkisinin yaprakları birleşik yapraktır ve bu yapraklar 3-7 yaprakçıktan oluşur. Bu türün çiçekleri...
»» devamını oku »»
Portakal Nergisi (Aynısafa)
Portakal Nergisi (Aynısafa)
PORTAKAL NERGİSİ - AYNISAFA Calendula officinalis L. (Asteraceae) Papatyagiller ailesinden olan aynısafa , portakal nergisi adıyla da bilinen, tek yıllık, otsu bir türdür. Avrupa ve Akdeniz ülkelerinde doğal olarak yayılış gösteren bu türün birçok ülkede kültürü yapılmaktadır. Kendine has bir kokusu olan aynısafa 50 cm'ye kadar büyüyebilen, gövdesi köşeli bir türdür....
»» devamını oku »»
Tarçın (Lauraceae)
Tarçın (Lauraceae)
TARÇIN Cinnamomum zeylanicum (Lauraceae) Defnegiller ailesinden olan tarçın, defnenin yakın akrabasıdır. Ülkemizde doğal olarak yetişmeyen bu bitki genellikle tropik bölgelerde yetişir. Her dem yeşil  olan bu ağaçların Hindistan'dan Malezya'ya kadar yayılış gösteren yaklaşık 275 türü bulunur. Ülkemizde kullanılan tarçın, seylan tarçını olarak bilinen cinamomum  zeylanicum...
»» devamını oku »»
Rezene Raziyane
Rezene Raziyane
Rezene, Raziyane nedir? Tatlı anason , Fennel, Foeniculum vulgare , Maydanozgiller familyasındandır. Ege ve Akdeniz bölgesinde yetiştirilen 2 veya çok yıllık otsu bir bitkidir. Boyu 1,1,5 metre kadardır. Yaprakları saplı ve tüysüzdür. Sarı renkli çiçekleri şemsiye görünümündedir. Meyvelerinin renkleri yeşilimsi esmerdir. Müsilaj, şeker, nişasta, tanen, sabit ve uçucu yağ...
»» devamını oku »»
Yorum Yaz
Yeni Yorum Ekliyorsunuz !
Rumuz (*) Mail Yorum (*) Gönder