Kadınlar için SANAL KLİNİK bilgilerinin paylaşıldığı bu yazımızda İnme Tedavisinde Zaman Önemli hakkında detaylı bilgiye ulaştınız.
Dilerseniz SANAL KLİNİK kategorisinde bulunan diğer makalelerimizi okuyarak daha başka bilgiler edinebilirsiniz.
İnme Tedavisinde Zaman Önemli
Beyin damarlarındaki tıkanmaya bağlı olarak felç ve konuşma güçlüğü ile kendini belli eden inme, şimdiye kadar doktorlardan üvey evlat muamelesi gördü, çünkü inme, miyokard infarktüsü ve kanser gibi sürekli kamuoyu gündeminde olan bir hastalık değil.
İnmeli hastada erken tanı ve acil müdahale konularında gelişmiş ülkelerde bile yeterli olanaklar sağlanmış değil. Bu ihmalin bir nedeni de inmenin genellikle "yaşlı insanların son durağı" ve dönüşü olmayan talihsiz bir olay olarak kabul edilmesi. Oysa ki inme miyokard infarktüsü kadar sık görülen bir rahatsızlık ve toplumda iş göremezlik (maluliyet) nedenlerinin başında yer alıyor. Bugün uygulanmakta olan inme tedavisi, uzmanlara göre "arkaik" nitelikte ve yeterli değil. Ayrıca hastanelerin çoğu inmeli bir hastayı kabul etmek istemiyor.
Gevşek felç, konuşma güçlükleri gibi nörolojik bulgular, inmenin klasik belirtileri arasında. İnme tanısı konulduktan sonra hasta çoğunlukla bir hastaneden diğerine dolaştırılıyor ve bu arada uygun bir yer bulunana kadar inme tedavisinde çok önemli olan ilk saatlerde müdahale şansı yitiriliyor. Akut tedaviye çoğunlukla çok geç başlanıyor. Ancak birçok uzman, modern tedavi yöntemlerinin hastalar için yeni umutlar vadettiğini söylüyor. Modern inme tedavisi hastadaki felç riskini yarı yarıya azaltıyor. İnmenin akut döneminde müdahale edilmesinin önemi farkedilince son zamanlarda hastanelerde bu hastalar için yoğun bakım birimleri oluşturuldu. Münih'te üç yıl önce kurulan ve halen rakipsiz olan "akut inme yoğun bakım biriminin" şefi Prof. Werner Grossmann, ne yazık ki hastaların buraya genellikle inmenin üzerinden 16 ile 24 saat geçtikten sonra getirildiklerini ve bu nedenle acil tedaviden yararlanma şanslarının çok azaldığını söylüyor.
Acil tedavide gecikildiğinde ise yapılabilecekler çoğunlukla uzun süren bıktırıcı rehabilitasyon dönemiyle sınırlı kalıyor. Essen Üniversitesi nöroloji kliniği direktörü Hans Christoph Diener de acil müdahalenin önemini vurgularken inmenin, akut miyokard infarktüsü gibi hastaya ağrı vermediğini, bu sinsi karakteri nedeniyle genellikle hasta ve doktor tarafından önceden farkedilemediğini belirtiyor. Ayrıca doktorların çoğu inmenin akut dönemde özel bir tedavisi olmadığına inanıyor. Bu nedenle hastayı ilk gören doktorun yavaş hareket etmesi, ayrıca hastanın sakin görünümü nedeniyle hasta yakınlarının fazla telaşa kapılması da acil tedavide gecikmelere neden oluyor. Oysa ki miyokard infarktüsünde ve inmede ölüm riski aynı. İnmede bazı beyin damarlarının tıkanması nedeniyle, oksijen azlığına karşı çok duyarlı olan merkez sinir sisteminin oksijensiz kalması sonucunda bu tıkanıklık hızlı bir şekilde giderilemediğinden beyin dokularında geri dönüşü olmayan bir yıkım meydana geliyor.
Bugün çok çeşitli olaylar inme terimi altında toplanıyor:
- Her beş inmeli hastadan dördünde atardamarların bir pıhtıyla tıkanması sonucunda beyinin kan dolaşımı azalıyor ve bölgedeki beyin dokusu ölüyor (iskemik beyin infarktüsü) Hastalarda nadiren bilinç kaybı görülüyor. Felç çoğunlukla sabahın erken saatlerinde meydana geliyor.
- Hastaların yaklaşık %15'inde beyindeki bir atardamar yırtılarak kanıyor (beyin kanaması). Damarın yırtıldığı bölgede beyin dokusu içinde kanla dolu bir şişlik oluşuyor ve bunun bası yaptığı bölgelerde beyin işlevleri bozuluyor. Beyin kanaması çoğunlukla efor sırasında meydana geliyor ve hasta dakikalar içinde derin bir komaya giriyor.
- Hastaların %5'inde beyin tabanındaki damarların doğuştan balonlaşması (anevrizma) nedeniyle günün birinde bu damarların patlaması sonucuna beyin zarları altındaki bölgeye kanama oluyor (subaraknoid kanama). Anevrizma patlaması çoğunlukla ağır yük kaldırma veya cinsel ilişki gibi kafa içi basıncını arttıran hareketler sırasında görülüyor.
Bu durumların tümünde hızlı müdahale ile hastanın kurtulma şansı yükseliyor. Felçli bir hasta karşısında doktorların yavaş davranmasının bir nedeni de ayırıcı tanıda güçlüklerle karşılaşılması. Beyin kanaması, beyin infarktüsü, boyun damarlarının daralması, kanın aşırı pıhtılaşması, beyin damarlarının iltihabı gibi rahatsızlıklar, inmenin ayırcı tanısında göz önüne alınıyor. Ayırıcı tanı güçlüğü, inme tedavisinde yeterince hızlı davranılmaması için kuşkusuz bir özür olamaz çünkü inme tanısı hızlı bir şekilde konulduğunda nedene yönelik tedaviyle hastalarda beyin hasarı önleniyor. Hamburg üniversitesi nöroradyoloji kliniğinde kolları ve bacakları tutmayan ve konuşamayan (ölüm oranı %95) hastaların beyin damarları mikrosondalar yardımıyla açılarak (rekanalizasyon) ayağa kaldırılabiliyor. Ancak doktorların hızlı müdahalesi için öncelikle hangi damarın tıkalı olduğunun saptanması gerekiyor. Tıkanmanın ilk saatlerinde bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans gibi görüntüleme teknikleri tıkanmanım yeri konusunda fazla bilgi vermiyor. Bu tekniklerin görüntülerinde tıkanma sonucu dokularda değişiklik meydana geldikten sonra olay saptanabiliyor. Beyin damarlarındaki kan akımını ve bu damarladaki engelleri saptayabilen çeşitili ultrasonografi aygıtları acil tanıda işe yarayan görüntüleme teknikleri.
Özelleşmiş inme yoğun bakım birimlerinde, hastanın kan basıncını, kalp atım hızını, sıvı ve oksijen dengesini sürekli olarak kontrol eden aygıtlar var. Gerektiğinde kafaiçi basıncı da ölçülebiliyor ve izlenebiliyor. Ağır travmalı hastalar ve kalp krizinde olduğu gibi inmeli hastalarda da sürekli gözlemle (monitorizasyon) tedavinin başarısı izleniyor. Mikrokateter yardımıyla hastanın tıkalı olan beyin damarına "kimyasal bir bıçak" sokuluyor. Sondanın ucundan verilen ilaçlar damarın içindeki pıhtıyı eritiyor. Mikrokateter tekniği oldukça karmaşık ve pahalı olduğundan yaygın olarak tüm hastalara uygulanması şimdilik olanaksız. Bu teknik Almanya'da 40 kadar yoğun bakım biriminde uygulanabiliyor. Bu nedenle inmenin ortaya çıkmadan önlenmesine, yani inmeden korunmaya yönelik önlemlere ağırlık verilmesi de önem kazanıyor.
İçki ve sigara gibi zararlı alışkanlıkların bırakılması, yüksek tansiyonun düşürülmesi, ilaçlar ve damar genişletici ameliyatlarla inme riski azaltılabiliyor. Bunların yanında düzenli spor yapılması, kolesterol ve kan yağlarını düşürülmesi, kilo verilmesi, doğum kontrol hapı kullanılmaması, sağlıklı beslenme, şeker hastalığının ve kalp hastalıklarının tedavisi de inmeye karşı alınabilecek önlemler arasında.
Riskli olmasına karşı inme tehdidi altındaki hastalarda daralmış olan boyun damarlarının açılması başarılı oluyor. Bu atardamarların içinde damar cidarını daraltan yağ ve kireç birikimleri meydana geliyor. Damara girilerek bu tabakalar dikkatle temizlendiğinde beyine giden kan miktarı önemli ölçüde artış gösteriyor.
İnme tehdidine karşı işe yarayan kansız tedaviler de var. Bunlar arasında en yararlı olanı da hepimizin yakından tanıdığı bir ilaç: aspirin. Aspirin, kanda pıhtılaşmayı sağlayan trombositlerin birbirine yapışmasını ve dolayısıyla pıhtılaşmayı önlüyor. Günde 30-75 miligram dozundaki aspirin (normal bir aspirin tabletinde 500 miligram aspirin var) inme riskini yarı yarıya azaltıyor ama aspirinin yan etkisi olan mide kanamasının riski sürekli aspirin alanlarda %3 kadar artıyor. Uzmanlara göre umut vadeden bir ilaç da Texas üniversitesinde geliştirilen selfotel. Selfotel, sinir hücrelerinde bulunan bir nörotransmiter (mesaj iletici madde) olan glutamat'a karşıt etki gösteriyor. Beyindeki sinir hücreleri oksijenden yoksun kaldıklarında bu hücrelerde glutamat yapımı artıyor, bunun sonucunda komşu hücreler uyarılarak bu hücrelerin oksijen tüketimi artıyor ve oksijensizlikten etkilenen alan genişliyor. Selfotel, glutamat üretimini önleyerek oksijensizlikten etkilenen alanın genişlemesini sınırlıyor ama selfotel'in de yan etkisi var: Bu ilacı alan hastalar uyuşturucu almış gibi hayal görüyorlar. Selfotel önümüzdeki yıl piyasaya sunulacak. Uzmanlar inme tedavisinde şu anda yeni bir dönemin başlamakta olduğunu ve 21. yüzyıla girerken inmeni korkulan bir hastalık olmaktan çıkacağına inanıyorlar.
Psikososyal risk faktörleri:
- Yaşam şeklini değiştiren olaylar
- Negatif ruhsal olaylar
- Aşırı çalışma
İnmenin uyarı işaretleri:
- Gelip geçici felçler
- Şiddetli başağrıları
- Baş dönmesi ve sendeleme
- İşitme güçlüğü
- Gözlerin istemsiz hareketleri
- Denge ve hareket koordinasyonu bozuklukları
- Anlık bilinç kaybı ile birlikte veya olmadan "düşme atakları"
- Çift görme ile kendini belli eden göz kası felçleri
- İlerleyici bellek bozuklukları
İnme riskini arttıran faktörler:
Risk faktörleri, Risk artışı
Yaş: 45 yaşından sonra risk her on yılda ikiye katlanır
Şeker hastalığı: 3-5 kat
Kalıtım: 3 kat
Yüksek tansiyon: 5-7 kat
Alkol: 5 kat
Hareket azlığı: 2-3 kat
Yüksek kolesterol: Tartışmalı
Doğum kontrol hapı: 2-3 kat
Şişmanlık: Tartışmalı
Sigara: 2-5 kat